Şiir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Ayşegül Kitap Fuarında

34. İstanbul Kitap Fuarı 

Bir gece öncesinden sandviç, meyve ve kuruyemiş hazırladım. Yedek alışveriş poşetleri, ıslak mendil, baş ağrısı hapları, bozuk para… Aslında tekerlekli pazar arabası götürmek de vardı ama kızım Zeynep kendini tutamayıp bütün fuarı yüklenebilir diye korktum.


Kendime on kitaplık bir liste hazırlamıştım

Bu kez limiti aşmamaya kararlıyım. Son taşındığımız evimiz gerçekten kutu gibi, kimselere hediye edemediğimiz kimi kitaplarımızı kocaman bir valize doldurup depoya kaldırdık. Yakında depoyu kütüphane olarak kullanacağız. En kolay çözüm… Metrobüs trafik saatlerinin dışında candır, ucuzdur, çabuktur.  Saat 10.15 civarı Ankara’dan, Ayşegül Kocabıçak’la bir kafede buluştuk. Birbirimizi sosyal medya dışında ilk görüşümüz. Sanki yıllardır tanışıyoruz. Onun İstanbul’daki fuara ilk gelişi. Kolundan yakaladığım gibi hemen Notos’ sürükledim. Dilek Küçükemir’le sohbet ettik. Bize yeni çıkanları tanıttı. Liste dışı ilk kitabımı Notos’tan aldım! Eve Dönmenin Yolları, Alejamdro Zambra! Ayşegül, Semih Gümüş’le tanıştı, Can Kitaptan çıkan Belki Sonra Başka Şeyler de Konuşuruz kitabının imzasını aldı. Hocamızı bulmuşuz, bırakır mıyız? Bir koşu Can’a gidip kitabımı aldım ve ben de  imzalattım. Böylece ikinci liste dışı kitabımı da sırt çantama eklemiş oldum!
Bu arada devamlı saate bakıyorum, kitap fuarında zaman bir garip işliyor. Sabahken öğlen, öğlenken akşam olabiliyor güneşi görmeden. Ayşegül şeytan uçurtması gibi peşimde. Daha insan akını başlamadan listemi tamamlamak istiyorum. Bir sonraki kitap durağım, Yapı Kredi Yayınları’ndan Yalçın Tosun, Bir Nedene Sunuldum. Ve Can Çocuk, Goscinny/Sempe, Pıtırcık’ın Kırmızı Balonu. Parayı öderken üçüncü golümü kasa başında yedim. Ama nasıl güzel bir kitap! Varsın gol olsun. Ben Küçük Bir Çocukken, Erich Kaestner. On bir yaşında bir çocukken Almanca öğrenmeye onun kitaplarıyla başlamıştım.
Ayşegül ne dersem yapacak. Meraklı gözlerle tüm kitapları yutmaya çalışıyor. Bu kez de Alakarga’ya Nalân Barbarosoğlu’nun yeni basım kitabı Gümüş Gece’yi almaya gittik. Listem yavaş yavaş tamamlanıyor. Saat birden önce alış verişi bitirmeliyim, Hebeliada salonunda Ahmet Büke ve Semih Gümüş söyleşecekler.
Biz kitaplarla kendimizden geçmişken koridorlar yavaş yavaş dolamaya oksijen azalmaya başlamış bile. Metis’ten John Berger, Düğüne’yi de alalım söz artık bir yerde oturup laflarız, kahve içeriz diyorum Ayşegül’e. O bana inanmaz gözlerle bakıyor.
“Dur,” diyorum, “Yitik Ülke’de Nilgün Şimşek’le, Kadir Aydemir’le tanışman gerek.” Ayşegül istemez olur mu, o meraklı gözleriyle her şeyi yutmaya hazır. Siyah Sardunyalar ve daha bir çok güzel kitap var burada da.


Kahve yalan oldu

Ama sohbetimiz iyice daralmaya başlayan koridorlarda devam ediyor. Ne olacak bu öykünün hali? İyi kitaplar, kötü kitaplar. Ben niye yazıyorum ya? Şunu oku bunu oku. Zaman yok işte, derken sanat fuarındayız. Artistanbul. Funda Tarakçıoğlu, kendisi ablam olur, ressam ve heykeltıraş bizi karşılıyor. Nevzat Metin’le tanıştırıyor bizi. Kendisi UKKSA, Uluslararası Knidos Kültür Sanat Akademisi kurucu ve yöneticisi hem de şair. Kartlar alınıp veriliyor, projeler ayaküstü hayata geçiriliyor. Ayşegül renklerde kaybolmuş, kafasını bir sağa bir sola eğip anlamaya çalışıyor. Funda’nın kedili tablosuna bayıldı, hikâyesi olan bir şey bu diyor. Hikâyesi olan şeyleri seviyoruz. Sanat fuarında sonraki durağımız, Ayşecan Kurtay ve Firuzan Şimşek’in de aralarında olduğu bir grup sanatçını ortak projesi, Ursula Le Guin’in odası. Kadınlar, Rüyalar ve Ejderhalardan esinlenerek yapılmış. Ancak küçük bir kahve ve tuvalet molası alabiliyoruz. Tuvalet kuyrukları gerçekten çok uzun! Kuytuda kimsenin bilmediği tuvalet noktaları var ama bunu kendime ve benimle birlikte gezenlere saklıyorum darılmaca yok!
”Bir Blog Macerası: İnsan Kendine De İyi Gelir” Semih Gümüş-Ahmet Büke söyleşisine katılanlar edebiyat öğretmenleri, okuma grupları, kitap kurtları. Enteresan sorularıyla ufkumuzu genişletiyorlar. Ahmet Büke de samimi yorumlarıyla bizi güldürüyor. Keyifle izlediğim yeni birçok şey öğrendiğim ender söyleşilerden biri.
Saat iki olmuş bile! Notabene’de Acır mı Mösyö Messier öykü kitabının yazarı Özlem Kiper ve Ayşegül’ün imzası var. Sevgili Yalçın Burkev’le ne zamandır görüşmemişiz. Ve diğer arkadaşlar… Sosyal medyadan tanıdığım ama yüz yüze gelmediğim nice yazar. Tunç Kurt’un, Pay Prada Nasıl Öldürüldü hemen çantama giriyor. Ayşegül'le vedalaşıyoruz. Sevgili arkadaşım Özlem'le de. Bir Ankara'ya biri Singapur'a dönecek. Hayat böyle bir şey işte! 


Zeynep'in poşetleri

Bu arada Zeynep’le ayrılıp ayrılıp buluşuyoruz. Onu her görüşümde elindeki poşet sayısı artıyor. Korkuyorum… Bu yolun bir de dönüşü var. Ama Günışığı Kitaplığı sağ olsun, servisle döneceğiz. Bunu Zeynep’e söylemedim daha! Koridorlarda serseri mayını gibi insan seliyle sürüklenirken yasakmeyve’de Mehtap Meral’e rast geliyorum. Yeni şiir kitabı,  Ses ve Toz’u Haydar Ergülen atölyesinde birlikte konuşacağız. Liste dışı bir diğer kitabım, Kedi Şiirleri Antolojisi. Yanında iki adet kedi kurabiyesi, kedi rozeti ve yasakmeyve şiir dergisi. Çocuklar kadar şenim. Yazın iki haftamı geçirdiğim sevgili Aziz Nesin Vakfı’na uğramasam çok üzülürdüm. Arkadaşlarım, dostlarım hepsi orada. Aziz Nesin çizgi romanlarını duymadınızsa eğer mutlaka hepsini edinin. Okuması okutması çok keyifli.


Günışığı Kitaplığı benim adam

Günışığı Kitaplığı benim için fuar karmaşasında renkli, ışıl ışıl, dingin, kıymetli eserlerle, yazarlarla bezeli bir ada. Değerli editörüm Müren Beykan, Mine Soysal, sevgili ekibi, fuar boyunca onlara yardım eden genç arkadaşlar. Sevdiğim yazarlar, Leyla Ruhan Okyay. Betül Sayın. Ahmet Büke. Gülçin Alpöge. Hepsi orada. İnsan Kendine de İyi Gelir kitabım bir vapur yolculuğunda kayıplara karışmıştı. Bu kez Ahmet Büke’den imzalısını alıyorum hem de Zeynep için.
Zeynep sayısını öğrenmeye korktuğum kadar çok kitapla Günışığı standına geliverdi. Üstelik çoğu ciltli dev kitaplar. YKY, özel çizimli Harry Potter, Desen’den, Asla Neden Diye Sorma, Shaun Tan benim favorilerim. Yalnızca bu ikisi bile 3 kilo geliyor sanırım. Zeynep’in kol ve ayak kaslarını hafife almışım. Sonuçta 23 yaşında on yıllık profesyonel yüzme hayatını geride bırakmış güçlü kuvvetli bir genç kızımız! Servisle gideceğimizi söyleyince yüzü aydınlanıverdi. “Gidip birkaç şey daha alsam mı,” dedi ama bakışlarımı görünce caydı hemen.

Bir sonraki kitap fuarına pazar arabası götüreceğim, kesin kararlıyım!

Füsun Çetinel

Gümüş İçten


Gümüş İçten 

Yamalı bir bohçaydı, itilmiş
Dolabın en gerisinde.
Zilli halhal, kolçak, alınlık,
Has kakmalı gümüş.

İçten sordu çocuk,
Anneanne bu haç mı?
Yabancı çiçek tarlası işlemeler,
Anlaşılmaz harflerle dolu alfabe,
Cep aynasında kaybolmuş an.

Neşeyle uyanırdık sabahlara.
Çanlar derdi ki, okul zamanı.
Babam tarardı saçlarımızı tel tel,
İşte bu kemik tarakla.
Kuru üzüm doldururdu anam ceplerimize.
Hey çocukluk, karlara bata çıka, bata çıka, bata çıka.
Hiç üşümezdik o zamanlar.
Pekmez doluydu küplerimiz. Sofrada şarabımız. Tulumda peynir.
Elma kurusu, incir, “alüce”.
İşlikte gümüş asalar, kemerler, takunyalar.
İçten ışıldar insan, derdi babamın nasırlı elleri.
Benle Suren’in yüzünü okşarken.

Anneanne, senin gerçek adın ne?
De git, kaldır şu bohçayı geveze çocuk!
Bana seccademle tespihim gerek.

Füsun Çetinel